...Hazan Makamı...

...Hazan Makamı...
Şüphesiz şiirin bir kısmında hikmet vardır.

...Fikir Sancısı...

...Fikir Sancısı...
Duyun bir yerlerde biri sözlerle vurulmuş.

...Tavan Arası...

...Tavan Arası...
Yolu Dünyadan Geçen Her Kelimenin Mekanı.

...Kitaba Dair...

...Kitaba Dair...
Okumalarımdan Arda Kalan ve Kitaplara Dair Her Şey.

Susmak

29 Mart 2010 Pazartesi


" Susmak" derdi Hatice aynı demlerde içinden...
"Bir kadının konuşmasından değil susmasından korkulur..." Çünkü susan her kadının içinde dikkatle çalışan bir kum saati işler.Elindeki kum saatini her alt üst edişinde o kadın, gelmiş geçmiş hayatını sabırla gözden geçirir.Her bir kum tanesi,nice acılı dakikanın bilge bir öğretmeni gibi,o kadına yoldaşlık eder.Susan kadın,içindeki kum saatiyle konuşur.Orada kendinden önceki nice kadının hayat öğretileri durur.Susmak kadın için eylemsizlik değil,tam tersine bir sivil itaatsizlik eylemidir.Zira susan kadın,birazdan konuşmaya ve değiştirmeye başlayacaktır..."
"Yeter" dedi Hatice bir sabah, hiç kızmadan hiç bağırmadan.
"Ben gidiyorum...."
O kadar...
Sibel Eraslan / Çöl Deniz-Hz Hatice



Hüzün Salıncağı

27 Mart 2010 Cumartesi


Mutluluğu büyüklere satıyorlardı,
İzledim...
Çocuklara hüzün bozduruyorlardı,
Sustum...
Şimdi ruhum çocuksa da salıncağımda hüzün...
Hani nerde içimdeki çocuksu mutluluğum...
Suskunluğumu gıcırdayan salıncakla bozdum...
Ruhumda hüzün ve gıcırdayan umutsuz özüm...

...


 K.Saat

Rahmet Küstü Dualara

25 Mart 2010 Perşembe


  

RAHMET KÜSTÜ DUALARA

"Anne ve babasının ihtiyarlığına yetişip de Cennet'i kazanamayanlara şaşarım" Hadis-i Şerif
          Sokaktaki çocukların neşeli sesleri evin içini doldursa da, huzur bırakmıyordu evin tam ortasında yükselen ateşin dumanı, öfke ateştendi ve ilk sahibini yakmaktan başlardı, gözlerinin önünde yanıyordu, yıllardır üzerine titrediği, mürüvvetini görmek adına her gün dualara sığındığı tek oğlu, tek çocuğu. Yangınlara ateşler dökülmez bilirdi, gözleri sokaktaki çocuklara takıldı bir an, çocuk olsaydı neşesi hiç eksilmeseydi dedi içinden… Bir an baba olmanın verdiği cesaretle ateşi söndürmeyeceğini bile bile bir yürek dolusu “Oğlum!” serinliği ile seslendi ateşin yaktığı yüreğe…
          “Sen karışma baba! Bu bizim sorunumuz, sen karışma! “ diye kükredi yangın, kırıldı kolu kanadı, yandı gönlünün başköşesi. Üzüntüsüne bir de yanık yarası eklendi, şimdi hangi ilaç merhem olsundu, yandı yarası…Sustu, kar vuran çiçekler gibi eğdi başını, küçük bir çocuğun küskünlüğüne nazar edercesine.Kalktı yerinden daha fazla dayanamazdı kalbi, yangının evi sarmasına.Öfke öyle bir yangındı ki, dilden dökülen sevgileri yakacak kadar kuvvetli idi ateşi, daha fazla duramadı narın harında.
          Ağır ağır çıktı basamakları gıcırdamaların eşliğinde, ne günler gördünüz, bu inlemeler yorgunluğun huzursuzluğuydu. Son zamanlarda çok sık kendini tavan arasındaki odada buluyordu.Yareni, dostları, anıları uyuyordu bu odada, kapıyı açar açmaz uyanıyorlardı, muzırca göz kırpıyorlardı yaşlı adamın şiirle dolu yüzüne… Her satırında bir çentik, her satırında anıların ayak izleri. Gülümsedi işte huzur bulmuş gibi.Kapattı kapıyı sıkıca, kimse gelip ayırmasın diye.
          Adım attıkça ağır bir hava ile birlikte uyandı anılar sırayla, her biri karşılama töreni asaletiyle yaşlı adama hürmette kusur etmedi, memnundu yaşlı adam, oturdu bir bilginin uhuvvetiyle yareninin dizi dibine.Bu fotoğrafı oğlu almıştı elinden, “Bu fotoğraf seni hasta ediyor baba, baktıkça özlüyor üzülüyorsun dedi,sitemkarca.Kaldıralım bunu buradan?” Kıramadı oğlunu, kırılmasın isterdi, “Sen bilirsin oğul.” dedi , ne bilsin oğlu, o yaşama neşesiydi, ne bilsin oğlu, her gün su gibi tükettiği ömrünün membaıydı.O daha çok gençti, bilemezdi…
          “Güzelim!” diye seslendi yarenine, gözlerine yaş doldu, engebeli yüzünde hiç zorlanmadı yaşlar adım atmakta, neşeyle çağladı gözyaşları, dağlardan ovalara inercesine. “Olsaydın ya yanımda yarenim, olsaydı yine eski neşemiz, doldursaydı oğlumuzun neşesi gönlümüzün boş odalarını.” Gözleri takıldı boşluklara.Çağladı gönlü.
          Tavan arasındaki eski eşyalar gibiydi şimdi, miadı dolmak üzere. Toz kaplamıştı yüreğinin raflarını, arada özlemin rüzgarı kaldırıyordu ya tozları yerinden, nefesi kesiliyordu hasretinden. Yüreklerin tavan araları yoktu ki yaşlanınca sevdiklerimizi oralara kaldıralım. Lazım olmaz ama belki günü gelirde kullanırım diye üzerine kilitler vursak, atmaya kıyamasak da, göz önünde de durmasın diye ayak ortasından kaldırsak. Yoktu işte…
          Eskimiş neşeleri, kırgınlıkları ve vadesi dolmuş ayrılıkları hepsini kaldırmıştı bu koca yürek tavan arasına, tek mutlu olsundu oğlu. Yetmedi, “Sen karışma!” diye atıldı kendi varlığı da tavan arası yalnızlıklarının arasına.Çok duyar olmuştu bu zalim sözü , anlamıştı artık vakti gelmişti tavan arasına yerleşmenin, evlat yüreğinin tavan arasına atılmıştı işte… Doldu baba vaden, geçmez sözün, işlemez fermanın, geçti baba, geçti… Yıkıldı koca çınar, yalnız kalmıştı şu zamanın çarkında, meğer o hep eski günlerinin gölgesinde, koruyup kollamak istiyordu yine fedakârca. İşlemedi sözü de, işledi işte zalim zaman… Öğüttü yapraklarını öğüttü dallarını, öğüttü koca çınarı…
          Vadesi doldu o kasvetli oda da, daha da dayanmadı yüreği, Yareninin dizi dibinde uyudu tavan arasında, ebedi… Narın sesi çınlıyordu hala evin duvarlarında, bilmedi kırgın bir yürek kavuştu bir daha kırılmayacak olmanın neşesiyle vuslatına… Bir Yasin sessizliği indirdi melekler göklerden… Gülümsedi anılar, gülümsedi elinde tuttuğu fotoğraf ve belki de buruk gülümseyecekti sevginin en güzeli olan evlat…
          Rahmetti ya evdeki büyükler, zahmet diye hürmet etmez olmuştu evlatlar. Kırıp dökmekten çekinmeden şımarık çocukların arsızlığıyla dökülür olmuştu, şımarık sözler. Ağlasın gökler, rahmet küstü tavan arasına açılan kapılara, rahmet küstü evlatlara… Zahmet olmasın evlatlara, rahmet yağmaz oldu anne babasız dualara…

K. Saat



Aynalar Koridorunda Aşk / Mustafa Ulusoy

24 Mart 2010 Çarşamba

AYNALAR KORİDORUNDA AŞK/MUSTAFA ULUSOY

          Mustafa Ulusoy ismini tanımama vesile olan kitap.Kitabın ilk baskılarından birini arkadaşımın kitapları arasında görünce, sıradan bir aşk romanıdır diye düşünmeden kendimi alamadım fakat ismi dikkatimi çekmişti ve kapak yazısını okudum. "Binlerce aşk romanı yazılmış, ama aşkın romanı yazılmamıştı. Psikiyatrist doktor Mustafa Ulusoy, aşkın romanını yazdı." bu yazı oldukça dikkatimi çekmişti, aşk romanlarını sevmiyordum ve aşkı anlattığını iddia ediyordu, bu cümle ve kitabın isminin dikkatimi celbetmesi ile harika bir dünyaya adım attığımı ve aşka hiç bu yönlerden bakmadığımı fark ettim.

          Kitabın daha ilk sayfalarında aynalarla dolu bir koridorda yürümeye çalışan birinin suretini görememesinden sonra yaşadığı o büyük hezeyanla karşı karşıya kalıyorsunuz.Bu hezeyanı aşka benzeten yazar ilk sayfalarda okuyucuyu kitaba bağlamayı başarıyor.

           Kitabın kahramanı Dr.Mavi ile acı çeken insanların dünyasına farklı açılardan bakarak, aşkın görünmeyen yüzünü keşfediyorsunuz.Mutlak yaratıcının mutlak sevgisini her satırda biraz daha içinize sindirdiğiniz kitap, aşkın insanın ruh dünyasında nasıl yankı bulduğunu bir seyirci edasıyla izleme olanağı veriyor ve bolca tefekküre yelken açıyorsunuz.

        Kitap terapi niteliğinde, okuyanı oldukça rahatlatıyor ve düşünmeye sevk ediyor.Kitap bittikten sonra günlerce düşündüm Dr.Mavi'nin söylediklerini ve insanları daha iyi anlamaya başladığıma inandım.Bilmediğim aşkı bilmediğim bir boyutta sunan bu eşsiz eseri ısrarla tavsiye ediyorum ve iddia ediyorum ki bizler aşkı sadece acı çekmekten ibaret sanıyoruz, oysaki mutlak aşk yanıbaşımızda daha sıcak ve eşsiz güzellikte.

        İnsanın Temel Acıları Üçlemesi'nin birinci kitabı olan Aynalar Koridorunda Aşk, bende ziyadesiyle farklı ufuklar açtı ve kitabı bir çok arkadaşıma ısrarla tavsiye ettim, gerekirse zorla okuttum... (: İki kez okuduğum nadir kitaplardan biri ve benim başucu rehberim oldu...

        İyi okumalar....






 

Ben Deli Değilim!

12 Mart 2010 Cuma

BEN DELİ DEĞİLİM

“Gerçeğin her zaman iki şahide ihtiyacı vardır.”
Devam ediyordu…

“Bir gerçeği sadece siz biliyorsanız size deli diyeceklerdir ama bir şeyi iki üç kişi bilince gerçek olur.”

Düşünmeme yetmişti bu, cümlenin sonuna doğru vurulmuştu, “Delisin sen!” cümlesinin en babayiğidi. Siz ne bilirsiniz ki diye ukalaca bir his savurdu benliğim, ayaklarımın dibine. Sen zelil bir yaratılmışsın benlik, hep orda kal diye savurdum uzatılan zakkum çiçeklerini…

Sonra devam etti cümle En’am Suresi 72. ayet “Allah’tan korkun ve ondan sakının!.” Ürperdim, şaşırdı kelam, şaşırdı cümlem. Şahit tutuyorum Rabbim her halime, her ahvalime, şahitsin ya, delice demeyecekler artık her haykırdığım gerçeğin cümlesine…Söylerim ama korkmazlar, bilirim ama sakınmazlar.

Biliyorlar ki yanılmışım ben yıllar önce, Hakka sırt döndüğüm kapının eşiğinde, beyaz bir gecede elhamdülillah demenin o eşsiz uhuvvetiyle. Yanlışlarımdan boşandım o gece, bir sana biat ettim,yıldızların gölgesinde.Gecenin peşi sıra gündüzlerime azaplar yağdı, güneşten bile daha sıcak.Delisin sen diye azarlandı payem. Sırt çevirsem tüm yaşanmışlıklara, tüm dünyaya, işte düşüncem bu diye haykırabilsem…Olmadı, anlaşılamadı, tek benim bildiğim gerçek yine kabul görmedi.

Ben koşmaya niyetliydim oysa ne zaman yürümeye kalksam tökezledim. Rüzgarlara anlatmaya kalksam, kasırgadan azar işittim,sulara çağlasam, dalgalara boyun eydim, dağlara anlattım bir ben gerçeği, hu diye sükut ettiler hep, gözüm görmese de ruhum işitti, bildirildim.

İtiraz ettim kabul görmüşlere, şahidim yoktu yine bir ben bildim ve zalimce düşüncemin ayaklarından vuruldum.Yürüyeceksin diye inlettiler yerle göğü, acımı duyuramadım, bana şahit olup şu sancıma sen çare olsan diyemedim, dili tutulmuş,divane dediler, oysa yüreğim lal olmuştu benim, yine söyleyemedim. Avare değilim, divane değilim, sadece şahit olun bana diyemedim.

Şahit aramaya çıktım yollara, gerçek bir hikâyeyi ispat etme çabasıyla, ateşlere yürüdüm deli cesaretiyle. Hak şahit, Hak gördü, Hak biliyor…Vazgeçmenin eşiğinde durdum.Yaralarımı sarmaya koyuldum ve ilk sevdamı işte böyle anlatmaktan yoruldum.

Gerçeği gerçek yapma ahmaklığı ile kahroldum. “Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz?”(Zariyat Suresi 21.ayet) O’nun varlığına O’nun delilleri şahitti ve buldum, işte benim şahitlerim…

Siz şimdi boşuna üzülüyorsunuz,gerçeklerinizi gerçek yapmak adına boş çaba sarf ediyorsunuz! İnanıyorsanız, yürüdüğünüz yolların, aklınıza misafir ettiğiniz düşüncelerin şahidi var. Gülüp geçtiğiniz o divanelerin bir şahidi var, Hak diye inlettiğiniz göklerin altında ardan uzak yaşadığınız günlerin artık iki şahidi var! Atalarınızla övündüğünüz, takvanızı dillendirdiğiniz ve arsız sözler sarf ettiğiniz dilinizin arsızlığına iki şahidiniz var!

İnandıramadığınız düşüncelerinize ağlamayın, kalbinize gelip dilinize uğramayan yanlışlarınıza yalan diye masallar anlatmayın.Sarf ettiğinizin sözleri inkar edince delilik bu diye karşınızdakini çaresiz bırakmayın.Unutmayın yerdeki ve gökteki şahitleri, unutmayın içinizde aleyhinize çalışan masum melekleri.

Kimse inanmasın şimdi bana, kimse kulak asmasın, gerçek değil söylediklerim ve gerçek değil düşlerim.Bırakın bir ben bileyim ve bir siz bilin ki BEN DELİ DEĞİLİM!.. Şahidim gökteki ay, şahidim tüm yıldızlar ve şahidim Hak! Siz sadece bilin, ben inanırım…


K.Saat



Vefa'ya


VEFAYA

Her gece bir çığ düşer gözlerime
Yüreğimden sessiz bir çığlık yükselir
Kimseler fark etmez
Yıldızlar eşlik etse de geceme
Bir ben kalırım bana
Birde silinmiş bir geçmiş
Ne gidenler kalır aklımda
Ne de umutla dönüşlerim


Yine kimsesiz sensiz, bensiz…
Bir yalnızlık çöker odamın seline
Bir türkü tutturur yıldızlar
Bir ateş yakar ay
Bir ben kalırım ortada,
Bir de birkaç anlamsız söz


Her yalnızlık gelişinde
Ezber bozan bir silinmişliğe inat
Yüreğimdeki çivili kalanlar
Sanki her gece yeniden sökülür yerinden
Bir sancı tüm ruhumda
İki damla gözyaşı, bir mum alevi
Bir ben kalırım bana
Bir de anlamsız bir iç çekiş


Ayrılıkların yıldönümü kutlanır her gece
Her gece ya giden olurum,
Ya da avucunda sevdasını hapseden kalan
Ne bir pişmanlık duyarım,ne de bir acı
Bana ait olmadığını bildiğim gözlerden
Bir damla gözyaşı süzülür odamın seline


Bir mendil uzatmasa da yalnızlığım
Başımı göğsüne dayarım
Ne sevda sözleri fısıldar
Ne acı türküler söyler
Bir bana bakar,bir muma
Bir bana yanar, bir muma


Bir vefa uzanır yüreğime
Kimin hediyesi anlayamam
Kimsesiz bir yeniden doğuşla
Bir gözyaşı seli yol bulur vefaya doğru

Yalnızlığım yanar…
Yalnızlığım gocunmaz yangından


Onda ne su vardır, ne de ateş
O ne yanmayı bilir ,ne de yakmayı
O sadece beni bilir
Her gece anlamsız bakar gözlerime
Ne kederimi anlar ne de acımı


Bir manidar söz söylerim yüreğine
Hiç aldırmaz, hiç kırılmaz
Bir acımasız zehir akıtırım gözlerine
Ne ah eder, ne de ağlar
O bana sevdalı ben ona vefalı
Ne yangınımız kalır ortada
Ne de hazan makamımız
Bir nağme yükselir koyu karanlıkta
Bir sakin bekleyişe durulur
Ve yalnızlığın kollarında ben
Bir saltanatla taçlanırım…

K.Saat






Kaldığımız Yerden Başlıyoruz



Selamünaleyküm değerli arkadaşlar,
Bir buçuk yıllık blogcu maceramızdan sonra farklı bir arayüzle devam etmek adına üç aylık kısa bir ara vermiştik, şimdi yeni adresim ve yazılarım ile birlikte yeniden Bismillahirrahmanirrahim diyorum

Daha önce müstear ismimle makamımızda şiir dostlarını ağırladık, kalemime sitem eden, bu hüzünbaz insana mutluluk şiirleri yazması adına dualar eden birçok güzel kalemle tanışma fırsatı yakaladım,tanıdığım her kalem yazmam noktasında desteğini benden hiç esirgemedi, yazmaya olan merakımı değerli okuyucularımın engin gönülleri ile her geçen gün biraz daha perçinledim, sayıları azdı belki ama manevi destekleri beni hep daha güzelini yazmaya sevketti.

Yazı yazmaya şiir ile başlamak, onun o büyülü havasını hissetmek benim için çok güzel bir tecrübeydi.İki yıl benim için uzun bir zaman ve bu zamana birçok şiir sığdırdık, sizlerin desteği olmasaydı belki de çoktan yazmaktan vazgeçmiştim.Okunuyor olmak, farklı platformlarda şiirlerimle karşılaşmak benim için oldukça güzel duygulardı. Belki isimsiz, imzasız yayınlanıyordu ama okunuyor olması ne büyük mutluluktu.
Kıymet verip okuma nezaketi gösteren, dualarını ve desteklerini hiç esirgemeyen arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

Ruz-i Ceza,
Hakiki cezanın ve mükafatın verileceği o büyük gün ...
Sayfamızı ziyaret eden herkese o büyük günü hatırlatmak adına bu ismi seçtim, "Tatları acılaştıran ölümü sık sık anınız."
Ilginç zamanlarda yaşayan bir sinimmar,
Tarihlerin sürekli tekerrür ettiği, mükafatların ceza ile verildiği, cahile alim denilen çok ilginç zamanlara tanıklık ediyoruz, yaşanılan bir çok hadise efsanevi karakter Sinimmar'ın nefesini ensemizde hissettiriyor.Sinimmar 'a verilen ödülün her an size de verilebileceği bir dönem.Sorsak ebnayı ademe en dertli yanını , ömrüne sığmayan en az bir eksik odadan dem vuracaktır, dünyadan adalet beklemeyen müminler için dünya sinimmarın cehennemi.Modern zamanın modern sinimmarları adına, kalem kelama vesile olacak inşaAllah.

"Kalem feryad eder ağlar mürekkep;
Beni cahil eline verme Ya Rab.
Lütfunla alime çevir yolumu,
Kırma nolur kanadımı kolumu. "

Kalemin feryadına kulak verip duaya düşer yolum,
 Hikmetleri kelimelerin kalplerine indiren Allah'a hamd olsun.
Rabbim razı olmayacağın her kelamdan sana sığınırım.
İlminde katre değilse de fikrimiz,
Cahil cesaretimi affet,
ve Lütfunu esirgeme Ya Rab.
Amin.

Sevgilerimle ...









 

2009 ·Ruz-i Ceza by Keziban Saat, Free Blogger Templates