...Hazan Makamı...

...Hazan Makamı...
Şüphesiz şiirin bir kısmında hikmet vardır.

...Fikir Sancısı...

...Fikir Sancısı...
Duyun bir yerlerde biri sözlerle vurulmuş.

...Tavan Arası...

...Tavan Arası...
Yolu Dünyadan Geçen Her Kelimenin Mekanı.

...Kitaba Dair...

...Kitaba Dair...
Okumalarımdan Arda Kalan ve Kitaplara Dair Her Şey.

Ö(z)lemezsin Bu Pişmanlıkla

11 Nisan 2010 Pazar


Ö(Z)LEMEZSİN BU PİŞMANLIKLA

          Telefonumun inleyen sesi uykumu bölüyor, gece yarısı olmalı… Gece yarısı telefonları ölüm haberi getirecekmiş gibi hep korkarım… Ne olduğunu anlayamadan ışığı açıp doğruluyorum…
          Tanımadığım bir yurtdışı numarası… Kuzenim olmalı, ama ne olabilir ki bu saatte diye telaşlanıyorum, içimi bir huzursuzluk kaplıyor. Telefonun sesini unutup,korkuyla telefonu açıyorum.”Efendim?”diyebiliyorum zorla,içime çöreklenen acının ağırlığıyla…
          “Neden varız ki?” Diye bir ses çınlıyor kulağımda… İrkilmeme yetiyor. Kaskatı kesiliyorum, beklemediğim sesle. ”Sen” diyebiliyorum sessizce, arayan O… Sanki kötü bir haber verecekmiş gibi ürperiyorum, oysa O’nu ne kadarda özlemişim.”O kadar kötüyüm ki, ilk aklıma sen geldin.” diye buruluyor sesi, çocukça bir nazla…”Yine eskisi gibi avutacaksın değil mi,hep beraber yürüyeceğiz diyebilecek misin her şeye rağmen, pişmanım desem, gülümser misin tüm huzur veren dinginliğinle? Biliyor musun ne kadar yalnızım burada! Kimse beni senin gibi anlamıyor, neden izin verdin ki aramıza mesafeler ekmeme, neden gitmene gerek yok demedin ve şimdi söyle bana neden bu kadar soruyla beni bir başıma bıraktın?” Nefes almadan sıralıyordu tüm cümlelerini, sesinin ağırlaşan griliğini hissedebiliyordum , birde ılık ılık kanayan kalbimin sancısını, sanki yanı başımda daima, hiç gitmemiş gibi, her an hıçkırıklara boğulacak gibi titriyor sesi ve gözlerinin o mercan yeşili, görmesem de eminim …


          “Ama” diyebiliyorum sadece, boğazımda düğümlenen pişmanlığın üzüntüsüyle. Düşünüyorum da, kaç ama sıralasam, diner yangının, yalnızlığın ve pişmanlığın… Aramıza hangi mesafeydi giren, senin katı duvarların mı, bana ısrarla söylediğin avuntularım mı? “Ama” diye yineliyorum sözümü, bu kez daha emin ve sitemkâr. Yeniden örüyorum duvarlarımı savaşa hazırlanan savaşçının çevikliğiyle, buz dağı gibi… “Sana gitmemen için günlerce dil döktüm, beni dinlemedin bile.” diyorum tüm nefesimi bu cümlede bitirmişçesine, sesim ister istemez biraz sert, birazda sitemkâr… O anda vücudumun külçe gibi yığıldığını hissediyorum, artık nefes alamıyorum. Bir anda sesi yükseliyor, “Seni neden aradığımı bilmiyor musun?” diye tüm hıncıyla haykırıyor tüm sitemini… Bu sefer diyorum, kıyameti gecenin, sırt dönüşü yüreğimin ve çığlığı işte yalnızlığa düşüşünün…
          Ayağa kalkıyorum yerimden hızla, dengemi kaybediyorum, tutunuyorum ve masamda duran resmimizle göz göze geliyorum… Tüm anılar geçiyor bir kumpanya gibi gözlerimin önünden, gözyaşlarım saldırıyor yine en zayıf yanımdan…”Biliyorum” diyebiliyorum suçunu anlayan çocukların dinginliğiyle.”Biliyorum…”

“O zaman dinle.” diyor, bayram sabahı neşesiyle, hafif bir öksürük takılıyor cümlenin giriftine “Aslında hiç gidemedim biliyor musun? Kendimle kavgamdan yoruldum ve artık ağır yaralarım var, dayanamadığım, sana yazılan onlarca özür mektuplarım bir türlü postalayamadığım, bu uçsuz bucaksız ülkede kimse yok yanımda senin varlığından başka anlıyor musun?, bir sen !… “ diye yutkunuyor. Zor olmalı diye düşünüyorum, seni görmek istemiyorum sözünden sonra zor olmalı… Paramparça şimdi bana karşı ördüğü duvarları.O’nu hiç bu kadar savunmasız görmemiştim.
          “Ya ben!” diye bağırıyorum tüm gücümle… “Gitmenden sonra hep aradım, her seferinde soğuk bir sesle kapattın kapıları. Şimdi bana yalnızlıktan bahsetme, yapamazsın diye kaç kez söyledim, yine döneceksin, çünkü sevildiğini hep bileceksin, ne zaman dönsen bu kapının sana açık olduğunu hep bileceksin…Tüm hoyratlığını okyanuslarda harcayıp, yorgun bir serçe gibi yine bu limana döneceksin.Bana yalnızlıktan bahsetme…Sen hiç yalnız kalmadın ki.” diye son nefesimi harcıyorum.Zamanın ağırlığı, gidişlerin sancısı çörekleniyor ilk gün ki gibi… Susuyor, sanki tüm gece susuyor… Hıçkırıklarını duyuyorum, hiç böyle olmamıştım, tüm katılığımla duvar gibi duruyorum, kalan olmanın verdiği acıyla yükseliyorum aşılması zor bir duvar gibi…

          “Olur ya gelebilirsen eğer kapım kilitli değil ama açabilir misin bilmem... Ben bana yettim bunca zaman, sen bana artık yetebilir misin bilmem… “ deyip susuyorum bir ölünün sessizliğiyle, aldırmıyorum onun da susuşuna, kapatıyorum telefonu ve hala açık duran kalbimin perdelerini… Gözyaşlarını ağırlıyorum bir gidenin çabuk dönmesini isteyen kalanlar gibi. Ağlıyorum ki çabuk dönsün… Ağlıyorum ki gelemeyecek biliyorum…Ağlıyorum ki pişman insanlar döndüklerinde her zaman açık kapılar bulamayacaklar, ağlıyorum ki gitmek kolay ama kalmak çok zor… Ağlıyorum ki kıymet bilmeyen insanlar kıyamete dek ağlayacaklar…


K. Saat


"Pişmanlığın kıyametine yazılmış bir yazı, dönmek isteyipte dönemeyenlerin öyküsü, döndüğünde açık kapı bulamayanların."
Pişmanlıklarımıza ram olmamak adına bir kez daha düşünelim diye...



8 yorum:

Emir dedi ki...

Yazınız çok güzeldi, ellerinize sağlık. "Ya ben..." diye başlayan paragraf daha çok etkiledi beni nedense. Ayrıca bu hafta ne okuyorum kısmını çok beğendim, çok güzel bir kitaptır, umarım siz de beğenirsiniz. Ek olarak da sayfanız çok güzel, yerleşim ve sadelik bakımından. Kullandığınız temanın ismini alabilir miyim? Ve kolay gelsin, iyi günler, derin kalemli yazılar inşAllah...

26 Mayıs 2010 03:54
K . Saat dedi ki...

EyvAllah, çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için.Hepimizin içinde biraz pişmanlık vardır, sebepleri farklı olsa da pişman olduğumuz noktalarda yazının okuyanı yakalamasına mutlu oldum.Kitaba Dair bölümünde okuduğum kitaplar hakkında fikir vermesi adına düşüncelerimi paylaşacağım inşaAllah ama bunun için fazla vaktim olmuyor.Kitap okumaya teşvik etmek adına hemde okuduğum kitapları tanıtmak adına böyle bir bölüm oluşturmak istedim.Tasarımın beğenilmesine sevindim,teşekkür ederim.Temaya verdiğim linkten ulaşabilirsiniz.


http://www.bloggerblogtemplates.com/2009/12/holiday-blogger-template.html

26 Mayıs 2010 04:28
Unknown dedi ki...

hep ufuklara doğru bakmanın sebebini buna bağlasam yanılır mıyım acaba:))
yazılarının büyük bi kısmında kendimi buluyorum ve diğerlerinde olduğu gibi bunuda duygulanarak okudum,içimi paramparça ettin bugün:)) bir hafta kendime gelemem sanırım :))
Güzel gönlüne sağlık can...ışığın hiç sönmesin..

3 Ağustos 2010 05:54
K . Saat dedi ki...

Canım benim seni sayfamda ağırlamak çok güzel, gönlünde ağırlanmak daha bir güzel... Keşke hep güzellikleri yazsakta sende hep kendini bulsan yazılarımda... Üzülmeni hiç istemem bunu biliyorsun, Rabbim gönlünün güzelliğince en güzeliyle mukabele etsin inşaAllah...
Çok teşekkür ederim canım güzel yorumun için...
Yüreğine sağlık...
Uzaklara bakıyor olmam, beklenen biri olduğundan olabilir... (:
Amin canım duan için...

3 Ağustos 2010 10:23
Unknown dedi ki...

Hüzünde güzel canım,ben hüznümü seviyorum :))
Rabbim güzel yüreğinden çıkan içten dualarının daha alasını sana nasip etsin kadife gönüllüm benim :))

7 Ağustos 2010 14:37
K . Saat dedi ki...

Oy oy şımardım ben şimdi... (:
Amin canım ecmain inşaAllah..

7 Ağustos 2010 14:45
Adsız dedi ki...

kaTip
her zaman ki çok güzel yazmışsın...Tüm yazılarını okudum. hem çok güzel bir siTe olmuş ama yeni yazılar pek yayınlanmıyor sanırım...
doğudan güneşin doğduğu yerlerden selamlar...
Her zaman başarıların daim olsun. Allah seni her işinde hayırlı bir şeklide muvafak etsin...

29 Nisan 2014 02:43
K . Saat dedi ki...

Amin teşekkür ederim yorumunuz için evet ilgilenemiyorum artık blogumla ama hala okuyanların olması güzel.

29 Nisan 2014 11:36

Yorum Gönder

Yorumunuzu esirgemediğiniz için teşekkürler... (:

 

2009 ·Ruz-i Ceza by Keziban Saat, Free Blogger Templates